“ELİ KALEM TUTACAK ÇOCUK”

  • 10/10/2023
  • 406 Görüntülenme
“ELİ KALEM TUTACAK ÇOCUK”
Abdurrahman YücesoyAbdurrahman Yücesoy

Yaşıtlarına göre küçücük elleri vardı Samet’in. Öğretmeni bu durumu ilk defa onun buz kesmiş ellerini kendi ellerinin arasına alarak ısıtmaya çalıştığında fark etmişti. Samet, öğretmeninin gösterdiği bu sevgi dolu ilgiden ilk başlarda fazlaca utanmış olsa da daha sonra bundan oldukça mutlu olmuştu.

Öğretmeni öğrencisine sevgiyle:

“Bu eller sadece kalem tutacak! Anladın mı beni? Senin okul haricinde başka bir işle meşgul olduğunu bir daha asla görmeyeceğim! Bu hayatta gerçekten başarılı ve mutlu olmak istiyorsan bu eller herkesten daha fazla kalem tutacak, anlaştık mı Samet?” diye sormuştu. Samet, işte o gün bu sözleri söyleyen öğretmenine kocaman bir söz vermişti. Sözünün eri olmak için her daim daha çok çalışmaya ve notlarını hep en yüksekte tutmaya azmetti.

Arkadaşlarından çok farklıydı Samet. Çünkü o, anne ve babasını tanıma fırsatı bile bulamamış kimsesiz bir çocuktu. Devletinin şefkatli kolları olmasa hayata tutunması mümkün olmayan bir çocuktu. Anne ve babası Samet’e bir isim vermeyi bile çok görmüş karanlık ruhlu insanlardı. Samet daha kundaktayken hayata tutunmak için tüm zorluklara göğüs germeyi bilmişti. O, çetin bir kış gecesi soğuktan donmak üzereyken görev başındaki kahraman bir bekçi sayesinde kurtulmuştu. Samet adını o karanlık gecede kendisini bulan bu kahraman bekçiden almıştı. Sokakta bulunduğu o geceden itibaren küçük Samet de aynı diğer kimsesiz çocuklar gibi devletin himayesi altına alınmıştı.

Bu dünyada bir insan evladının kimsesinin olmaması kadar yıkıcı bir hadise yoktur. Samet’in boynu kimsesiz olduğunu öğrendiği andan itibaren hep bükük kalmıştı. Bu sebeple hayatı boyunca hiç kimseye istese de nazlanamazdı. Kimsesizlik duygusu her daim Samet’i diğer çocuklardan daha güçlü ve kendi ayaklarının üzerinde durması gerektiğini hatırlatıyordu. Hayat ona sorumluluk sahibi olmayı akranları gibi sonradan öğretmemişti. Aksine daha dünyaya gelir gelmez büyük bir mücadelenin ağır yükü küçücük sırtına acımasızca yüklenmişti. Bu sebeplerle Samet, ne kadar istese de kendisini başka birisine ait hissedemezdi. Çünkü kendisini dünyaya getiren insanlar bile onun varlığına tahammül edememişken başka insanlar hangi gerekçe ile ona karşı kalplerinde saygı ve sevgi besleyeceklerdi? Bu dünyada kim ona bir kez bile olsun samimice sarılıp o kapanmayan yaralarına merhem olabilirdi ki? Bu acı hissiyatın, gönlünde hep büyük bir boşluk ve eziklik bırakacağı kesindi. Öğretmeninin kendisine karşı sergilediği o sevgi dolu ilgisini hissettiği andan itibaren Samet, yaşamak için en azından bir tane de olsa bir amaç edinebilmişti. O okuyabildiği kadar okuyacak ve öğretmeninin dediği gibi eli kalemden başka hiçbir şey tutmayacaktı. Bu dünyada kendisine sahip çıkan Cumhuriyeti’ne olan vefa borcunu belki de bu şekilde ödeyebilecekti.

Kimsesiz çocuklar için bayram günleri kadar azap verici bir hadise yoktur. Bir aileye sahip şanslı çocukların sevgiyle birbirlerine sarılıp bayramı kutladığı bu mutlu günlerde Samet gibi çocukların boğazına hep bir lokma ekmek takılıp durur. Kimsesizliğin ve terk edilmişliğin o derin acısı, o minicik kalplerde kendisini hep hatırlatır. Bu sebeple Samet, özellikle bayram günlerinde kendisini yurdun çalışma odasına kapatır ve tüm ödevlerini bitirdiği hâlde okulda işlenen tüm derslerini tekrar tekrar gözden geçirirdi. Bazen de kütüphaneden ödünç aldığı bazı hikâye kitaplarına amansızca gömülür ve benliğini bir hayal âleminden çıkarıp başka bir hayal âlemine savurup dururdu.

Samet, tüm bu çabalarına rağmen gözlerine dolan yaşların minik yanaklarına doğru akıp gitmemesi için müthiş bir mücadele verirdi. Bu mücadelelerde başarısız olduğu her anında kendi kendine daha da hırslanırdı. Çünkü kendisine acıyarak yaşamak, onun kişiliğine asla uygun bir davranış olmamıştır. Ancak aynı elleri gibi olan küçücük yüreği de kimsesizliğin sebep olduğu bu koca ağırlığın altından bazen kalkamayarak yenik de düşebiliyordu. Samet, tutku ile okuduğu o hikâye kitaplarına dökülen gözyaşlarını, kimseye fark ettirmeden gizlice gömleğinin manşetleriyle silerdi. Kitap sayfaları gözyaşları ile ıslandığından emanet aldığı kitaba zarar verdiğini düşünerek sanki büyük bir günah işlemiş gibi kendisini acımasızca suçlu ilan ederdi. İşte Samet bu kadar ince ruhlu, düşünceli ve hassas bir çocuktu.

“Bu acımasız dünyada Samet gibilerine doğuştan hiçbir yaşam hakkı verilmemiştir. O, yetişkin bir birey olana kadar Cumhuriyet’in kendisine hiçbir karşılık beklemeden açmış olduğu o sıcak ve şefkatli kollara muhtaç birisi olarak hayatını sürdürmek zorunda kaldı. Ancak o bu süreçte kendisine hiçbir zaman acımadı ve öğretmenine verdiği o sözü hayatı boyunca hep tutmaya gayret gösterdi. Samet, ömrünün sonuna kadar Atatürk’ün evlatlarına gösterdiği o ilim ve irfan yolunu takip etmeye devam etmektedir.

Küçük Samet şimdi de aynı söz verdiği o öğretmeni ile benzer bir yolu yürümektedir. Onun eli hâlâ sadece kalem tutmaktadır. Samet, bugünkü dersinde öğrencilerinden Cumhuriyet’in 100. yılı ile ilgili bir kompozisyon yazmalarını istedi. Amacı kimsesizlere yaşam veren bu Cumhuriyet’in faziletlerini öğrencilerine öğretmekten başka bir şey değildi.”

İletişime Geç
Yardıma mı ihtiyacınız var?
Merhaba! Esinti Yayınları 👋
Size nasıl yardımcı olabiliriz?