Yaşam, hep çok bilinmeyenli bir olgu mudur? Karşılığını bulduğunuz değerler gün gelir değişir mi? Bir araba kazası sonucu ne kadar insanın hayatı etkilenebilir? Cefakâr bir asker ailesi ve birbirini tutkuyla seven iki genç çift…
Belki öylesine bir geçiyordunuz ve nedense bu kitap birdenbire gözünüze çarptı. Hatta farkında olmadan içinizden kendi kendinize konuşmaya başlamış ve derin bir düşünceye kapılıp gitmiştiniz… Sonra birden durdunuz ve bu kitabı nedensizce…
Her insanın öz benliğinde acımasız bir katil saklı olabilir mi? Bir katil, nihai hedefini gerçekleştirebilmek için kalbinde ne kadar hırs, tutku ve kin biriktirebilir? Başlangıcı olan her varlığın sonu olduğu kati bir gerçekken insanlığın sonuna sizce hangi…
Serinin ilk kitabında, günümüzde geçen basit bir katil hikâyesi okumayı beklerken birdenbire 400 yıl sonrasında cereyan edeceği düşünülen bir distopyada bulduk kendimizi, değil mi? Peki, sizce hikâyemizde bazı şeyler özellikle karanlıkta bırakılmış…
Çehov, genç yazarlara öykülerinin ilk üç sayfasını atmalarını önerirmiş. Devrim bunu biliyor. Dördüncü sayfadan başlıyor öykülerine. Sade bir dille yazıyor. Kendinden emin yazıyor. Anlatırken sesi titremiyor. Anlattıkları sahici geliyor okura.
Bu, bir yol hikâyesi. Sarı kumların her şeyi örttüğü çölde, bitmek tükenmek bilmeyen bir yürüyüşün hikâyesi. Herhangi bir köyün meydanında, sarp dağların yamaçlarında, azgın nehirlerin yataklarında biten hayatların hikâyesi.
Coğrafya kader midir? Şeklinde bir soru ile başlasam çok iddialı bir giriş yapmış olur muyum? Kundaktaki Yörük bir bebeğin gözünden annesine duyduğu hayranlığı, yaşama olan azıcık bilgisi ile anlatan bu hikayeden umarım keyif alarak ayrılırsınız.
Medeniyetimizin hangi şartlarda ve nasıl inşa edildiğini hiç düşündünüz mü? Bu uğurda yazılan yüzbinlerce kitap sizin için sadece basit birer rakamdan mı ibaret? Yüzyıllardır harcanan tüm bu çaba gerçekte kime veya neye hizmet etmektedir?
