Sıcak bir hazirandı. Haziranın ilk günleri…
Deniz suyu henüz tam ısınmamıştı. İki çocuktan biri denizde yüzerken, diğeri kayanın üzerinde bekliyordu. Denizde yüzen birkaç dakika önce atlamıştı. Hiç tereddüt etmeden, üzerindeki mavi tişörtü çıkardığı gibi kayanın üzerinden denizin soğuk kucağına atmıştı kendini. Hafif kilolu bir çocuktu. Denize atladığı gibi, çocukça maceralara da düşünmeden girer ve çıkardı. Her zaman üç numara kesilmiş saçları, terlemeye başlayan bıyıkları, kayada bekleyen çocuktan daha kısaydı.
Kayanın üzerindeki çocuk, kırmızı-siyah çizgili şortunun bağcıklarının sıkıca bağlandığından emin oldu. Yüzen arkadaşı ona aşağıdan bağırırken o korkularıyla yüzleşiyordu. Zayıftı, göğüs kafesindeki kemikler sayılıyordu. Saçları çok sıktı, ne tarafa doğru çıkıyorsa o tarafa uzuyordu. Taramak boşunaydı.
“Hadi oğlum” diye bağırdı denizin içinde çocuk suyu savurarak.
“Soğuk mu?” diye sordu diğeri.
“Yok, alışıyorsun.” Sonra haylazca güldü.
Öne doğru bir adım daha attı. Küçük bir adım. Kalbi hızlandı, boğazı kurudu. Aşağıya bakınca yüksekliği kestiremedi. Yaklaştıkça yükseliyordu.
“Az ilerideki plaja gitseydik” diye söyleniyordu kısık sesle. “Bisikletle beş dakikada giderdik.”
Bisikletle yarım saatlik yoldan gelmişlerdi. Kenar mahallenin, sonra kesilecek ağaçların arasından geçerek şehir merkezine varmışlardı, sahile doğru yeni yapılmaya başlayan site inşaatlarının yanından geçmişlerdi. Şehir değişiyordu. Kendileri de.
“Ne diyorsun oğlum, duamı ediyorsun?”
“Yüzmene bak sen!”
Çocuk yüzerek uzaklaştı.
Küçük bir adım daha atınca çıplak ayaklarının bir kısmı boşlukta kaldı. Nefesi hızlandı. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu kafesinde. Aşağıya bakınca altında kıpırdanan deniz onu içine alıp, geri bırakmayacakmış gibi korkutuyordu. Denizden gözlerini alması gerekiyordu. Yana saldığı ince kollarını sallayıp, ellerini yumruk yaptı. İleri bakınca, sonsuz denizi izledi kısa bir süre. Denizle, gökyüzünün birbiriyle öpüştüğü yerde ince bir sis dalgalanıyordu. Denizin hafifçe kıyıya vurma sesi, muhteşem manzara ve korku. Yüksekten atlama korkusu. Normalde iyi yüzmesine rağmen bir yerden atlamak onun en büyük korkusuydu.
Vazgeçmeyi düşündü ama o zamanda ikinci büyük korkusunu hatırlıyordu. Rezil olmak. Arkadaşları sürekli bu konuyu açar, yayılır ve maçlarda yedek kalmaya kadar varan bir sürecin sonunda kavga edilirdi. Kavgadan sonra evde anneden birde dayak yenirdi. Korkulardan hangisini seçmesi gerektiğini düşündü. Biraz daha atlamazsa arkadaşı dalga geçmeye başlardı. Derin bir nefes alıp biraz daha ilerledi. Ayaklarının yarısı artık boşluktaydı.
Gözlerini kapattı. Bir adım geri atıp birden kendini boşluğa bıraktı. O kadar kısa zamanda olmuştu ki kendi bile anlamadı. Bilinçaltı harekete geçmişti ve korkularından bir korku beğenmişti. Havada kaldığı o kısa anda nefesi kesildi. Kollarını yanında birleştirdi. Ayaklarını karnına doğru çekip “bomba” diye bağırdı. Aşağı kısa bir düşüşten sonra, soğuk suyla buluştu. Derine gittikçe bir telaş ve uğultu kapladı zayıf vücudunu. Varabileceği en derin noktaya varınca gözlerini açtı. Zaman durmuştu. Uzakta ritmik hareketlerle çırpınan arkadaşının bacaklarını gördü. Kabarcıkların içinde sonsuz maviliğe izledi suyun yüzüne doğru çıkarken. O anın içinde kalmıştı sanki. Nefessiz ve bitmek bilmeyen o an… Kafası sudan çıkınca nefese kavuştu.
“Ne atlayıştı oğlum” dedi arkadaşı arada ağzına kaçan suyu tükürerek.
“Ne sandın oğlum.” Dedi zayıf çocuk nefesini kontrol etmeye çalışırken, kesik kesik.
“Tekrar atlayalım mı?” diye sordu kıyıya doğru yüzmeye başlarken denize ilk atlayan çocuk.
Kısa biz tereddütten sonra arkadaşını takip etti diğer çocuk.
“İlk ben atlarım bu kez”
İki arkadaş kayalara çıktıktan sonra, kısa bir tartışma yaşadılar ilk atlayan olmak için. Çocuk korkmuyordu artık. Havada süzülme, denizin içine doğru yolculuk ve alınan o nefes. Zaman kavramının değişmesi ve eğlence… Çocuk o an büyümeye başlamıştı aslında. Yetişkinlerin dünyasına bir dalış yapmıştı, şehrin denize az girilen yerinde.
Üç adım geride duran çocuk üç adımda hızlanarak kendini boşluğa bırakırken “bomba!” diye bağırdı iki çocuk neşeyle.