Parıltı yaklaşırken bugüne kadar hiç yükseltemediği kadar yükselttiği sessiz çığlığını serbest bıraktı. Yılların temizleyemediği bu hınç, içinden bir çığlıkla uçup gitmişti. Bu kan revan olmuş et yığını artık tertemizdi. Hiç dokunulmamış, acı çekmemiş… Kapatamadığı gözlerinde ilk kez o çocuksu masum ışık parlıyordu ve kanına karışıyordu gözyaşları. İlk kez görmüştü kurtarıcısının yüzünü. Siyah kapüşonlu, karanlık adamın ilahi ışıkla aydınlanan yüzünü… Bir şeye benzetmeye çalışıyordu. Yok, yok! Cüret ediyordu. Ancak “O” kurtarabilirdi içindeki çocuğu. Dipsiz kuyulara varışsız düşüşlerden, damarlarında kendini zehirleyen kanın akışından, hep yoldan çıkışlardan, ancak o kurtarabilirdi. Minnet doldu içi. En temiz nefesi çekti ciğerlerine. Özgürce haykırdı “Öldür, öldür, kurtar, kurtar, kurtar…”
***
Karanlık evlerde, acıların üzerine çekilen perdeler bazı çocukların katil olmasını engellemeye yetmez.
Hastalıklı bir zihnin içindeki labirentte, usta bir polis ve ekibi iz peşinde…
Zamanın kapatamadığı geçmişe ait yaralar, bir annenin donmuş gülümsemesi ve uyumak için dökülen kan.
“Tüm gerçekler acı değildir ama bütün acılar gerçektir.”