“OLMADIĞINDA”

  • 14/11/2023
  • 154 Görüntülenme
“OLMADIĞINDA”
Eray AkgülEray Akgül

OLMADIĞINDA

(Bir adalet sorgulaması)

Dünyada olmadığında yaşanacak birçok şey/kişi/nesne vardır. Malûm, soyut ve somut olgular evreninde yaşıyoruz. Bununla birlikte insan somut birçok şey olmadan yaşayabiliyorken, soyut kavramların olmamasının yarattığı etki daha derin ve tamiri imkânsız olabiliyor. Mesela, hiç sevilmediğinizi düşününün. Anne ve babanızın sizi sevmediği bir dünya ne kadar zor olurdu. Ki bu gibi kişileri sıklıkla gazetelerin üçüncü sayfalarında görebiliyoruz. Sevgisiz yaşayan insanlar, benimde içinde bulunduğum polisiye yazarlarının esin kaynağı olabiliyor. Sevgi çok derin ve lazım bir kavram.

Sevgiyi de aşan bir kavram daha var aslında. Olmadığında, olan, olması muhtemel ya da olmayan her şeyi kökten etkileyen, tüm dengeleri altüst eden bir kavram. Adalet. Mesela yazıya başladığım sevgi kavramının üzerine düşünelim. Sevgiden adaleti çıkarın, elinizde ne kalır. Bencillik, iki kişilik bir yalnızlık, suskunluk ve daha sevgi sözcüğünün yanına fonetik olarak bile yakışmayan bir sürü kavram. İşte adalet, bu yüzden olmazsa olmaz. Diğer ne kavram varsa, onlara anlam veren ya da içinden anlamı bir karadelik gibi çeken yüce bir kavram.

Bilirsiniz, adaletin simgesi bir elinde terazi, diğer elinde kılıç tutan, gözleri bağlı bir kadındır. Tanrıça Themis’dir o kadın. Terazi dengeyi, kılıç adaletin tecellisi sonunda verilen cezayı simgelerken gözlerinin bağlı olmasının anlamı ise karşısındakinin kim olduğunun görmemesidir. Herkese aynı uzaklıkta, aynı yakınlıktadır. Maalesef, günümüz dünyasında, adına adalet denen kavramın da içi boşaltılmıştır. (Diğer içi boşalan kavramları belki başka yazılarda irdeleriz.) Kurulan tiyatrodan öteye gitmeyen mahkeme salonlarında, sözüm ona adalet dağıtılıyor. Themis’in kılıcı, karşısındakinin etnik kökenine, dinine, siyasal görüşüne, sosyal statüsüne göre kesiyor ya da bir kuş tüyü olmaktan öteye geçmiyor. Sadece mahkeme salonlarında adaletin ırzına geçilmiyor. Sokakta, yani hayatın yaşandığı ana arterlerde adaletin gücü değil güçlülerin adaleti kol geziyor. Her türlü suça kılıf hazır. Gülmek bile yasaklanabiliyor gerekirse. Ki bazen gerekebiliyor. İnsanlar herkesin kendi gibi düşünmesini, inanmasını, davranmasını, giyinmesini isterken, kendisi ise sadece kendi doğruları çerçevesinde yaşamak istiyor. Ve bu, eğer bunu yapmak isteyen belirli statüye sahip biriyse haklı bile çıkabiliyor. Tıpkı, her esprisine gülünen patron gibi kendini omurgalı birinin yanına gidene kadar komik olduğunu hissettiği gibi kendini haklı zanneden biri de aslında başkalarına haksızlık yaptığını anladığında hayatının şokuyla karşılaşıyor. Tabi bu iyi örnek, yani yaptığının yanlış olduğunu anlayabilirse düzeltmek için büyük bir adım atmış demektir. Böyle olmama olasılığı yüksek tabi. Özellikle ülkemiz gibi sürü halinde düşünmeye alışmış, konfor alanlarından çıkmaktan ödleri kopan, vasat insan yığınları yaşadığı toplumlarda. Toplum dediğime bakmayın, toplum olmak öyle bir sınırların içinde yaşıyor diye otomatik olarak mensubu olunan bir durum değildir. Bilakis bunun için bedel ödemiş ve ödemeye hazır insanların oluşturduğu, patronun esprisi komikse gülen, nitelikli insanların ait olduğu bir sınıftır. Diğerleri ise yığma sürülerdir ve bunlar için adalet olmazsa olmaz bir kavram değildir. Zaten bu gibi sürüler, soyut değil somut kavramların açlığını çekerler. Ve asla doymazlar.

Bu gibi durumlar, çoğunlukla devlet politikası haline de gelebiliyor. Adil olmak çoğu zaman muktedirlerin işine gelmeyebilir. Öyle ya, Themis’in bağlı gözleri onları da görmeyecektir karşısına çıktıklarında. Bu yüzden adaleti eğip bükmekte bir beis görmezler ve bu konuda fütursuzca davranabilirler.

Hülasa, adalet toplumlaşmayı, toplumlaşmak daha sağlam temeller üzerinde yükselen adaleti teşkil eder. Bu bir döngüdür ve gelecek için başka çare de yoktur. Oysa insanoğlu, sadece sonuçların etrafında dönüp durur ve avara kasnak gibi bu dönüp duruş, asla bir hareket üretemez.

Kısa vadede adil bir dünya beklememekle beraber, topyekûn de umutsuz değilim. Ne zaman bir gencin gözünde bir pırıltılı görsem (ki bu gibi mucizevi anlar giderek azalmaktadır), içimdeki karamsar okyanus bembeyaz dalgalanmaya başlar. Kararmaya yüz tutan gökyüzünde uçurtmalar salınır. Ve ne zaman sevdiğim kadının gözlerine baksam, orada adil ışıkların yandığını görüyorum. Adalet orada bir yerde duruyor, herkes sevdiğine sarılsın, tutkuyla, adaletle.

İletişime Geç
Yardıma mı ihtiyacınız var?
Merhaba! Esinti Yayınları 👋
Size nasıl yardımcı olabiliriz?