“YAZAR:ADNAN TASAR’IN ‘VİRAN OLSUN SELANİK’ KİTABI HAKKINDAKİ RÖPORTAJI”

  • 02/11/2023
  • 270 Görüntülenme
“YAZAR:ADNAN TASAR’IN ‘VİRAN OLSUN SELANİK’ KİTABI HAKKINDAKİ RÖPORTAJI”

Röportaj Konusu: Adnan Tasar’ın Yeni Kitabı “Viran Olsun Selanik”
Röportaj Tarihi: Kasım 2023 / Röportör: Gülhan Yücesoy

Röportör: En son Selanik romanıyla isminizi duyurdunuz. Nazillili Emine’nin hikayesini bu kadar güzel anlatan yazarı tanımak istiyorlar. Bizlere kendinizi tanıtır mısınız?
Adnan Tasar: Emekli öğretmenim, öğretmenlik görevim sırasında bu bölgede uzun süre bulundum. O zaman burasının kültürü ve efe geçmişi beni çok etkilemişti. Yörük Ali efe Yeni Pazarda, Demirci Mehmet Efe Nazilli içinde yaşamıştı ve anıları hala çok tazeydi. Etkilenmedim desem yalan olur.

Röportör: Viran olasın Selanik nasıl yazıldı?
Adnan Tasar: Buharkent’te görev yaparken orasının işgal altında neler yaşadığını araştırıyorduk. Bunun için nerede o işgal dönemini yaşamış insanlarımız varsa sorarak öğreniyor, sonra yanlarına gidip onlarla konuşuyor, anılarını derliyorduk. Bir gün kahvede oturmuş yeni bilgileri gözden geçirirken Sümerbank fabrikasından emekli olan bir dostum,
-Nazilli’de yaşanmış şöyle bir olay var dedi ve anlattı. Emine’yle ilk tanışmam bu şekilde oldu. Tabi sonra araştırırken yaşananlar beni de sarmaya başladı. Derken artık bunu yazmalıyım, bunları daha çok insan okumalı ve gereken dersleri almalı dedim.

Röportör: Selaniğe kaçırılan bir kız sonunda ülkesine geri dönüyor. Bu günümüz insanına gerçekten ilginç geliyor.
Adnan Tasar: Bir kere konu gerçekten ilginç, kendi halinde yaşayan bir kızı zorla uzaklara denizler ötesine götürüyorsunuz ancak o gözlerini anne babasının olduğu topraklara gözlerini çevirmiş, illa geri döneceğim diyor. Bu öyle bir istek oluyor ki ne kadar baskı uygulansa da onu engelleyemiyor. Yunanca öğreniyor, gazeteleri takip ederek gündemi biliyor. Örneğin Selaniğe başkonsolos atanınca hemen onunla görüşmeye gidiyor ve onun aracılığıyla ailesine mektup gönderiyor. Her fırsatı değerlendiriyor, bu öyle bir istek oluyor artık kimse önünde duramıyor. Yani Emine’nin azmi her güçlüğü yeniyor.

Röportör: Nazillili Emine kızın hikayesi yaşanmış bir olay mı? Kitaptaki birçok olayı ilk defa duyuyoruz,
Adnan Tasar: Evet yaşanmış bir olaydan alınmış, roman kurgusu içinde sunmaya çalıştım. Kitabın bir özelliği de Anadolu’dan kovaladığımız askerlerin kendi topraklarında neler yaptıklarını, hangi olaylarla karşılaştıklarını ve neler yaptıklarını görüyoruz. Kaçan Yunan askerlerinin yaşadığı hayal kırıklığı kelimelerle anlatmak çok zordu. Düşünsenize kendisini mutlak bir zafere inandırmış aşağı yukarı iki yüz bin askerden ancak elli yada atmış bin asker kendi topraklarına dönebilmiş. Yani belki yüz yıllık bir hikayenin eksik kısımlarını bu roman sayesinde Emine’den öğrenmiş oluyoruz.

Röportör: Burada benim anlamadığım bir konu var ve müsaade ederseniz sormak istiyorum. Birinci Dünya savaşında savaştığımız cephelerin hiç birinde Yunanlılarla savaşmadık diye biliyorum. Diğerleri neyse de bunlar topraklarımızı neden işgal etmek istedi?
Adnan Tasar: O zamanın süper devleti İngiltere’ydi. Yani bu gün ABD neyse o günlerde İngilizler oydu. Kendi askerleri öleceğine böyle bir oyun oynamaya başladı. Emine’nin arkadaşı Angelika’nın deyimiyle İngiliz oyunu oynamak istedi. Topraklarımızı paylaşmak için yaptıkları gizli toplantı da bu konuda aydınlatıcı oluyor.

Röportör: Evet bende Angelika’yı soracaktım, mineyle gelişen olayların analizini yaparken hep,yavrum bu bir İngiliz oyunu diyor. Neden?
Adnan Tasar: Bu ilginç bir konu aslında, şimdi ortalama bir Türk aydınına bize düşmanlık yapan on tane ülke ismi sayınız deseniz, bunların içinde kesinlikle İngiltere ismi geçmez. Ancak başımıza gelen acı olayların doğru analizini yaptığınızda ya perde arkasında yada azmettirici olarak İngiliz yetkililer çıkması kesinlikle tesadüf eseri değildir. Kitapta buna dair çok ilginç yorumlar var.

Röportör: Kitabınızda ilginç ve yaşanmış olaylara ışık tutuyorsunuz, mesela esir değişimi ve mübadeleyi çok canlı olarak kitapta buluyoruz.
Adnan Tasar: O sırada meşhur birinci Dünya savaşı bitmiş ve birçok cephede esir düşmüş askerlerimiz var. Sanırım en çok Filistin cephesinde bu yaşanıyor. Yanlış hatırlamıyorsan yetmiş bin civarında askerimiz esir düşüyor. Bu askerlerimiz Kıbrıs’ta ve daha çok Mısırda kurulan esir kamplarında kalıyorlar. Buralarda yaşanmış çok hazin hatıralar var. Bu esaret öykülerini Emine’nin abisi dolayısıyla Ruslara esir düşenlerin Sibirya’dan, sözlüsü Murat’ın sayesinde de Filistin’den kaçıp gelenlerin örneğine şahit oluyoruz. Emine de tutulduğu Selanik’ten kaçabilmek için önüne çıkan her fırsatı değerlendirmek istediğinden bu seçenekleri asla es geçmiyor. Bu sebeple günlük olayları takip ediyor, kalabalıklara karışıyor ve kendisini takip edenleri bile bıktıran bir enerjiyle şartları sonuna kadar zorluyor.

Röportör: Emine bunları yaşarken ailesi nasıl davranıyor?
Adnan Tasar: Kitabın bir özelliği de denizin iki tarafında neler yaşandığını anlatmaya çalıştım. Babası çok uğraşıyor ama ne yazık ki elinden çok da fazla bir şey gelmiyor. Annesi de kocasına çok güveniyor bu konuda, ne yapar eder, kızımı kurtarır diyor fakat bir sürü sıkıntı yaşıyorlar. Anadolu işgalden kurtulmuş ve yeni bir ülkenin doğuşu yaşanıyor. Esirler konusu Kızılhaç ve Kızılay arasında bitip-tükenmez görüşmelerle çözülmek zorunda kalınıyor.

Röportör: İlk kurşun olayı için ne dersiniz?
Adnan Tasar: Genelkurmay başkanlığı Milli Mücadele için atılan ilk kurşun için arşiv araştırmasına girmiş ve Aralık 1918 de Hatay –Dörtyol’da atıldığını açıklamıştır. Biliyorsunuz o bölgede Fransız işgali İzmir’den daha önceye dayanmaktadır.

Röportör: Ya Hasan Tahsin Olayı,
Adnan Tasar: Ders kitaplarına bile girmiş bu konuyu ciddi tarihçilerin göz ardı ettiğini unutmamak gerekiyor. Hasan Tahsin takma adıyla faaliyet gösteren Osman Nevres Osmanlı ajanıydı. Balkanlarda yaptığı suikast sonucu yakalanmış ve devletler arası ilişkiyle değişilmiş, o sırada İzmir’de yaşayan bir gazeteciydi. İzmir işgal edildiği o feci günde her olay ayrıntısıyla aktarıldığı halde bu olaydan hiç bahsedilmez. Yani Yunan birliklerine ateş açıldığı bilgisi vardır ancak Osman Nevresin hiç adı geçmez. O kadar ki biliyorsunuz Mustafa Kemal Paşanın Nutuk kitabında da bahsi yoktur. Sonradan konuşulmuş, sanırım İzmir Gazeteciler Cemiyetin çalışmalarıyla da anıt dikilmiştir diye biliyorum.

Röportör: Peki Emine olayı tek mi yoksa başka örnekler de var mı?
Adnan Tasar: Ben Sarayköy köprüsünün işgalde kalmış kısmındaki insanlarla konuşurken böyle bir olay anlatmışlardı. Bunu Buharkent’te İşgal Anıları kitabımda yer vermiştim. Sonra Emine’nin olayını incelerken dediğiniz gibi istisnai olay olmadığını ve işgal altında kalmış topraklarımızda sık rastlanan olay olduğunu fark ettim. Tabi olayın ilginç tarafı hemen hepsinin topraklarına dönebilmiş olmasıdır. Yani bu toprakların erkekleri düşman askerleriyle savaşırken işgal altındaki yerlerde kadınlar, yaşlılar yada çocuklarla ilgili mücadele örneklerini de sıklıkla görebiliyoruz. Yazarlarımız böyle enteresan konuları da işleyerek insanlarımızın önüne koymalıyız diye de düşünüyorum.

Röportör: Savaşlarda asıl acı çekenler iki tarafında halkı oluyor değil mi?
Adnan Tasar: Eski tarih anlayışında şöyle oldu, böyle oldu diye bahsediliyor ama asıl travmasını uzun yıllar boyunca insanlar yaşıyor. Askerler ölüyor yada öldürüyor, sonunda anlaşmalar yapılıyor ancak yaşanan acılar insanların belleğinde çok uzun zaman yer alıyor. İşte ben de bunu anlatmak istedim.

Röportör: Elinize ve yüreğinize sağlık Adnan Bey, son olarak kitabınızı nasıl edinebiliriz?
Adnan Tasar: Emine’nin örnek alınacak mücadelesi gerçekten okunmaya değer diye düşünüyorum. Çok iyi bildiğimizi düşündüğümüz olayları denizin karşısında nasıl yansıdığını da görüyoruz. Kitabımı internet üzerinden alış veriş yapılan sitelerden de ulaşılması mümkün, bu vesileyle herkese iyi okumalar diliyorum.

İletişime Geç
Yardıma mı ihtiyacınız var?
Esinti Yayınları; Merhaba! 👋
Size nasıl yardımcı olabiliriz?