Ömür: beden, ruh ve aklın çetin bir savaşıyla devam eder, cümlesi tamamen benim görüşüm. Ezelden gel ruhun, fani bedende kısa bir süre mahkûm oluşuna ilahî bir yetenek akıl, bir süre hükümran olsa da baki kalamayacağı aşikârdır. Ben bu duruma, sonsuzun kendini baki sananla faninin kısa sürecek bir arkadaşlığına benzetiyorum. ‘’Hayatı Var Edenin’’ mükemmel bir şekilde kurduğu düzene saygı duymak en önemli vazifemiz olsa gerek. Bu düzen oldukça iyi ayarlanmışken bize düşen hakkını vererek yaşamak olmalı değil mi? Ebedi olanla, ebedi olduğunu zannedenin emanet durduğu bedeni korumak zorunda. Biri bir adım önden gitse düzen allak bullak. Nasıl mı? Bazımız dış görünüş meraklısı olarak ruhumuzu ve aklımızı ihmal ederiz. Kaporta fabrikadan yeni çıkmış gibi yeni gözükse de ruh kaldıramayacağı olayları akla hava eder. Sonra ne mi, olur? On beşinde delirir insan. Bazımız ise ruhsal bir âlemde gezinerek tüm yatırımı ruhuna yapar. Aslında bu da tehlikeli bir durumdur. Ulvi sokaklarda gezinirken bedeni ihmal eder ve ana taşıyıcıyı küstürür. Sonunda ne mi olur, ruh on beş beden yüz beş. Bazımız da akıl temalı yaşam sürmeye çalışır ve hem ruhunu hem de bedeni yalnız bırakır. Aktif kullanılmayan zihin yolun yarısına gelmeden eror verir. Denge önemli! Orta yol bulunmazsa, deli, bunak ve hurda bir üçlüye dönüveririz. Bu durumu hiç tercih etmesek de Ömür içerisindeki kasisler belirler. Hayatınızdan ve yolumuzdan üç kankayı ayıracak engelleri kaldırmak bize ne kazandır ki?
Ruhun ve aklın muhteşemliğini var gücüyle taşıyan hamala beden denir. Saç telinden ayak tırnağına kadar küçük bir bedende kurulan muhteşem ötesi fabrika hem ruhun hem de aklın görevlerini yerine getirmesi için bir saniye bile izin kullanmadan çalışan mesai mefhumu olmayan hamal değil midir? Şuan fabrika içerisindeki makinalara girmeyeceğim. Bu düzenin işlemesi için bedenin, akla; aklın ve ruhun da bedene ihtiyacı olduğu herkes tarafından bilinse de kullanım kılavuzu dikkatli okunmayan ömür yolculuğu sektelere uğramaya devam edecek gibi. Sizce, ruh ve akıl gıdasını almak, görevini ifa etmek için bedene muhtaç mı?
Bu üçlünün karatlarını iyi ayarlamak gerekir diye düşünmeden edemeyeceğim. Şöyle ki: yeni nesil bir arabaya yüz yıllık motor monte edemeyeceğimize göre, eski bir araca da yeni nesil bir motor takılmaz değil mi? Her şeye kaldırabileceği kadarını yüklemek gerek. Ruh, imtihan âlemindeki sınavı geçebilecek kadar ilahî sıra ermeli, ya da akıl haddini aşmayacak kadar bilmeli. Beden zaten aciz, o toprak olacağının farkında olarak adımlarını atmalı değil mi? Verilen ödevler ve yapılacaklar listesi belliyken bunun dışına çıkmaya meyletmek fayda sağlamaz bilakis zarar verir kanısındayım.
Ömrünüz, bedeniniz, ruhunuz ve aklınızın arkadaşlığını hafife almayın. Haydi, görüşmek üzere; ruhum sıkkın, aklım karışık bedenim ise yorgun gibi. Üçlü aynı moda girmişken dinlenmek gerek. En son ayrılacak üçlüyü en başından ayırıp hayatınızı kaosa çevirmeyin. Olur mu?