“SIRADAN BİR ADAMIN SIRLARI” – 11. BÖLÜM

  • 08/02/2024
  • 106 Görüntülenme
“SIRADAN BİR ADAMIN SIRLARI” – 11. BÖLÜM
Eray AkgülEray Akgül

ONBİRİNCİ BÖLÜM

Pencereyi açtı Ethem. Soğuk hava az önce yıkadığı yüzüne çarpınca ürperdi. İyice üşüyene kadar üzerine kalın kıyafetler giymezdi. Sıcak yataktan çıkınca, üşüyene kadar soğuk sabah rüzgârında üşümeyi çok severdi.

Ufukları kızaran, karanlığı yırtılmaya başlayan gökyüzüne baktı. Karanlığın son direnişiydi. Yer yer çökmüş asfaltta bir adam vardı. Sokağın çıkışındaki yokuşu sarsak adımlarla yürüyordu. Elleri cebinde, boş sokakta yürürken, soğuktan Ethem kadar memnun değildi. Sonra sabah sessizliğini yırtan bir otobüs göründü köşeden ve az önce adamın çıktığı yokuştan sağa sola yatarak çıkarken, sanki bir şeyler mırıldanıyormuş gibi sesler çıkarıyordu. Otobüsün uzaklaşmasıyla sokak yine sessizliğe gömüldü. Uzaktan bir grup kuş, toplu olarak ve kavis çizerek uzaklaştı ilerideki ormanın üzerinde. Ormanın bitişinde, lacivertten siyaha devinen deniz başlıyordu. Üzerinde rengi belli olmayan gemiler öylece duruyordu. Gemilerin etrafında dönen martılar sanki koca metal kütleye mihmandarlık ediyormuşçasına görevlerini şevkle ve çığlık çığlığa ifa ediyorlardı. Evinin iki cephesi vardı. Bir cephe denizi ve daha yakındaki dar caddeyi görürken, diğeri ise sokağa ve sokağa sırtını vermiş parka bakıyordu.

Gözlerini aydınlanmaya başlayan manzarada gezdirirken, sokak, orman, deniz ve köşesi görünen, dik yamaca kurulu, yolları yılan gibi kıvrılan, seyrek evleri çirkince barındıran, başka bir ilçenin topraklarına kurulu mahalleye gözü takıldı. Evlerin üzerinde, tepeye kurulu okula bakıyordu. Dört katlı, camları muntazam sıralanmış okul, aklına unutmaya çalıştığı anılardan birinin gelmesine vesile oldu.
Oturduğu mahallenin biraz dışında, kent merkezine daha yakın, şehirde trafiğin en çok olduğu caddede, etrafındaki alçak apartmanların arasına kurulmuş, gri turuncu boyanmış, dört katlı okulda son dersin son saniyeleriydi. Ethem, çok sıkışmış ama öğretmenden izin alamamıştı. Zilin sesiyle beraber koşup tuvalete girmek üzereyken, iki çocuğun tuvalet kapısının önünde tartıştığını gördü. Önemsemeden, hızla kapıdan girdi ve fermuarını, artık patlama noktasına gelen mesanesini bir an evvel boşaltma isteğinde olan vücudunun etkisiyle, titreyen elleri sayesinde acemice açtı. Bir miktar sidik ellerine ve pantolonun önüne bulaştı. Rahatlamıştı. Kasılan vücuduna tatlı bir ürperti yayıldı. Tam o an duyumsadı, çamaşır suyu ve amonyak kokusunun ,iğrenç karışımı. Kendi kendine söylenirken, az önce kapının önünde tartışan iki çocuğun kavgaya tutuştuklarını anladı bağırtıların artmasından. Bağırtılara hırıltılar, küfürler karışmasından ve nihayet sonunda gelen darbe seslerinden anladığı kadarıyla düpedüz bir kavgaydı. Çocuklardan biri diğerine yalvarırken, öteki çocuk vurmaya devam ediyordu. Kavga, tek taraflı bir dayağa dönüştüğü ve hatta yalvaran çocuğun da artık sesinin çıkmadığı ayırt ediliyordu. Ethem işini bitirdi ve dışarıya kulak kesildi. Evlerine gitmek için birbirini ezen çocuklar, onları uyarmak için avazı çıktığı kadar bağıran müdür yardımcısının –ki müdür yardımcısı konuşmadan duramazdı- sesi arasında, dışarıda kavga eden çocukların sesi duyulmuyordu. Tüm sesler, eski ve kirli fayanslar arasında yankılanıyordu.

“Lan” dedi titrek bir ses. “Kalk lan.”

Cevap gelmedi. Sonra korkak bir tokat sesi geldi. Cevap yok. Belli ki sarsıyordu ses vermeyen çocuğu, dayak atan. Sonra birkaç adım sesi geldi. Ses kesildi ve sonra birkaç adım daha.

“Öldün mü?” diye sorarken ağlıyordu çocuk. Sarsmaya başladı. Sonra sessizlik. Çocuğu sürümeye başladı. Mermer zeminde bir kayma sesi geldi. İki yan tuvaletin kapısı açıldı. Çocuk hem ağlıyor hem de nefes nefese anlamsız kelimeler mırıldanıyordu. Kelimelerden bir cümle kurmak olanaksızdı. Ethem nefesini tutmuş bekliyordu. Pantolonunu bile toplamamıştı. Sürükleme sesi bitince, musluğun açılma sesi geldi ve sonra su akmaya başladı. Çocuğun yüzünü yıkıyordu.

“Uyan Oğlum, bir şey yok!” diyordu hıçkırarak dayak atan çocuk. Sesi korkuyla titriyordu. Ethem, çocuğun yüzünü görebiliyordu. “Uyan” diye tekrarlıyordu bir dua gibi. Sonra su kapandı. Kapı tekrar açılıp sertçe kapandı. Sonra bir kapı daha kapandı sertçe. Bu tuvaletin giriş kapısıydı. Yerinde sayan bir iki adımdan sonra, koşar adım sesi giderek uzaklaşınca, okul bir sessizliğe gömüldü. Ethem kafasını araladığı kapıdan dışarı uzatırken bir taraftan da kemerini bağlıyordu. Kimse yoktu. Tuvaletin ortasında bir okul çantası atıldığı gibi duruyordu. Çantanın yanına gidip durdu. Sonra lavabonun başına geçti. Ellerini yavaşça yıkadı. Avucuna aldığı soğuk suyu yüzüne vurdu. Küçük aynada kendisine baktı ve saçını düzeltti. Yerinde dönüp tuvalete gitti iki adımda. Tuvalet taşının üzerinde iki büklüm yatan çocuğa baktı. Eğildi. Nefes alıyordu. Kaşı açılmış, dudağı patlamıştı. Kızarmış yanaklarından ince şeritler halinde kan akıyordu. Beyaz gömleğinin yakasının olduğu kısmı buruşmuş, ceketinin bir kolu yırtılmıştı. Elinin tersini ağzına yanaştırınca, eline değen nefesi hissetti. “Bir şeyi yok” dedi ağzının içinde yuvarlayarak. Kalktı ve tuvaletin dış kapısını açtı. Etrafta kimse yoktu. Kapıyı kapatırken, kapının üzerinde anahtarın olduğunu gördü. Birbirine bağlı dört anahtar… Arkasına dönüp merdivene kadar yürüdü. Aşağıya baktı. Kimseler görünmüyordu. Az sonra görevli kapıyı kilitleyip giderdi. Biraz daha vakti olduğunu hesap etti. Hızla geri dönüp kapıyı kilitledi ve anahtarı çıkarıp yan taraftaki kızlar tuvaletinin kapısını da kilitledi. “Eğer anahtarı burada bırakırsa görevli kapıyı kendisinin kilitlemediğini anlar…” diye düşündü. Alt kata indi ve okulun diğer iki tuvaletinin kapısına uyan anahtarı soktu. Görevli gelecek kapıları kilitleyip gidecekti. “Eğer gider açarsa da açsın” dedi sakince. Telaş etmeden hızlı adımlarla çıktı okuldan. Ortalık kararmıştı. Okul bahçesinde kimse kalmamıştı. Dönüp baktı binaya. Birkaç ışık hariç karanlığa gömülmüştü. Kendine, çocuğun kendine ne zaman geleceğini sordu, sonra önemsemedi.

Ertesi gün okula gelindiğinde tek şey konuşuyordu. Çocuğun biri diğerini dövmüş ve tuvalete kilitlemişti. Döven çocuk tuvalete kilitlemediğine kimseyi ikna edememişti. Çocukların velileri olayları kişiselleştirmiş ve okul önünde arbede çıkmıştı. Aile çocuğunu sabaha kadar aramış ve sabaha karşı tuvalette olduğu ortaya çıkmıştı. Çocuk bulunana kadar bağırmıştı. Bulunduğunda bitap düşmüştü. Kurtulmaya çalışırken defalarca düşmüştü. Üşümüştü.

Bu gece o çocukta bir iz bırakmıştı. Ömrü boyunca taşıyacağı görünmez bir iz. Kekeleyerek konuşmaya başladı o günden sonra. Onun akıcı konuştuğunu son duyan, döven çocuk ve Ethem olmuştu. Bu olayı kimseye anlatmadı. Hatta Salih’le konuşurken ayrıntıları O’ndan öğrendi ve şaşırdı. Sonra Ethem, o çocukla arkadaş olmuştu. Teneffüslerde konuşurdu onunla ve sorunlarını dikkatle dinlerdi. Muammer’di çocuğun ismi. Elbette ki bir lakabı da olmuştu çocuğun; Pepe Muammer.

İletişime Geç
Yardıma mı ihtiyacınız var?
Merhaba! Esinti Yayınları 👋
Size nasıl yardımcı olabiliriz?