“ŞİDDETLE KINAMAK”

  • 17/12/2023
  • 142 Görüntülenme
“ŞİDDETLE KINAMAK”
Eray AkgülEray Akgül

Modern binanın, büyük kapısının önünde bir kürsü ve önüne yığılmış kalabalık az sonra yapılacak açıklamaya hazırdı. Soğuk havaya aldırmadan gelecek Beyefendi’nin konuşmasını bekliyorlardı. Işıklar bütün azametleriyle, kurulan kürsüyü aydınlatıyordu. Balık istifi duran gazeteciler, kendilerine ayrılan alanda en iyi görüntüyü alabilmek için yarışıyorlardı. Her kafadan çıkan sesler genelde, “abi çekilin, alamıyoruz” şeklindeydi. Gazetecileri kürsü önünden ayıran şeridin arkasında ise cansız birer mankenden farkı olmayan korumalar, takım elbiseleriyle put gibi duruyorlardı. Önlerinde adeta yeni kaldırılmış bir taşın altındaki, güneşe çıkmanın şaşkınlığını uğramış solucanlar gibi kaynayan gazetecilerin aksine öylece duran korumalar, siyah gözlüklerinin ardından olan bitene ya da olabileceklere hazırlıklıydılar. Bir ağaç kadar hareketsiz, bir o kadar canlıydılar.
Kürsünün arkasındaki kapı açıldı ve arkasından kısa boylu bir adam çıktı. Kısa boyuna rağmen karşısındaki insanlara o kadar yüksekten bakıyordu ki, bu ancak hazımsız yöneticilere özgü bir davranış olabilirdi. Adam, “Beyefendi üç dakika sonra kürsüye çıkacaklar” dedi ve geldiği gibi çekip gitti.
Korumalarda belli belirsiz bir hareketlenme olurken, gazeteciler dalgalandı. Sigara içenler son nefeslerini çekip, izmaritlerini attılar. “Hadi, hadi beyler, hazırlanın!” Şeklinde sesler çınlarken, kapıdan takım elbiseli adamlar sırasıyla çıkıp, kürsünün arkasına dizildiler. En son ise döpiyesli, küt saçlı bir kadında resimdeki yerini aldı. Sıralanan herkesin yüzünde üzgün bir maske vardı. Maske diyorum çünkü, ancak bir maske bu kadar donuk olabilirdi.
Peki neden toplanmıştı bunca insan buraya. Çünkü, ülkenin bir yerinde, bir bomba patlamıştı. Nerede olduğunun önemi yoktu aslında. Nerede olursa olsun ölenler sadece birer sayı olmaktan ileri gidemiyordu. Toplum bilinci oluşamayan ülkelerde bu normal bir davranıştı. Bu olayda konuşulacak, çeşitli açılardan görüntüleri yayınlanacak, mağdurların hikayeleri dönecek, yakınlarının röportajları paylaşılacak ve ardından diğer bir olay olunca unutulup gidecekti. Ve mutlaka bir olay daha olacaktı. Herkes sonuca bakacak, asla sebeplere inilmeyecekti. Öyle ya, sebeplerle uğraşmak, daha köklü çözümler ve dolayısıyla zorlu bir süreç gerektirdiği için bu yapılmamaya devam edecekti. Olay köpürtülmesi, üzerinde tepinilmesi ve tabi ki siyasete alet edilmesi hem daha kolay hem de kârlıydı.
Kapı açıldı. Uğultu kesildi ve herkes kapıya odaklandı. Ardı ardına flaşlar patlamaya başladı. Kapıdan çıkan Beyefendi, nezaketten uzak bir gülümsemeyle selamladı herkesi. O kadar ustaca yapmıştı ki bu mimiği, kimse rahatsız olmamıştı. Yüzündeki ifade çok iyi ayarlanmıştı. Ayarlanmış diyorum çünkü, siyaset birazda içinde bulunduğun ortamın şeklini alma işiydi. Samimiyet ve içtenlik önemli değildi.
Beyefendi, “hazır mıyız?” diye sordu. Ve konuşmaya başladı. Belagat üst düzeydeydi. Dinleyenlerin manevi duygularını okşuyordu. İzleyenler arasında ağlayanlar olduğundan emindi. Bir damar bulmuş ve yıllardır bu cevheri işliyordu. Konuşmanın ve tüm gözlerinin üzerinde olmasının verdiği coşkuyu tüm benliğiyle kullanıyordu. Kürsüde konuşan bir ego yumağıydı artık. Dinleyenler arasında, bunları yemeyenler olduğu gibi, aksi de azımsanmayacak kadar fazlaydı. Beyefendi bir saate yakın konuştu ama incir çekirdeğini dolduracak bir söz söylemedi. Konuşmak her zaman söz söylemek değildi. Önündeki kağıtları bir araya getirip kürsüye vurdu, hepsini aynı hizaya getirdi ve “soru almayacağım” dedi, “çok üzgünüm.”
Bir süre sessiz kaldı. Yüzü sertleşti. Kollarınız masaya dayayarak öne eğildi. “Bu saldırıyı şiddetle kınıyoruz!” dedi. “Bunu yapanların yanına kalmayacak!” Fırtına gibi çıktı. Tiyatro bitmişti. Yani sahne yerini başka sahneye bırakacaktı. “Şiddetle kınanmıştı” işte. Daha ne yapılsındı. Yeni bir düşman bulunmuş ve gıcır cepheye sahip olunmuştu.
Korumalar hala put gibi duruyorlardı. Gazetecilerin bazıları haberi, daha Beyefendi konuşmadan yazılmıştı. Yeni sigaralar yakılırken, toparlanmaya başlanılmıştı. Gazeteciler, “hadi abi!”, “ne diyecekti ki başka”, “çay kahve bir şeyler içelim” gibi sözler söylüyorlardı.

İletişime Geç
Yardıma mı ihtiyacınız var?
Merhaba! Esinti Yayınları 👋
Size nasıl yardımcı olabiliriz?