Sevgisiz günlüğüm!
Gün bilinmiyor, Saat tam 13:00.
Bugün tam da sakin geçecek gibi düşünmeye başlamıştım ki, düşünmez olaydım. Hava güneşli desem kar yağacak diye korkar oldum. Nisan yağmurunda ıslanmayı dilesem, kasırga çıkacak diye tedirgin oluyorum. Her şey yolunda giderken az önce bir adam aradı. Can çekişiyor gibi derin derin nefes alıyor, “yetiş ölüyorum” diyordu. Sanki gidince can katacaktım. Alelacele arabaya atladım ve çıktım yola. Son sürat tarif ettiği adrese ulaşıp park ettim arabayı. Bir kaç yüz metre yürüdüm. Bir de ne göreyim. Yarı çıplak bir adam terler içerinde hızla bana doğru geliyor. Zannedersin ki, biri kovalıyor. Meğer bizim şaşkını Azrail kovalıyormuş. Öleceğim diye ödü kopuyor zaten. Biraz korkmadım desem yalan olur. İyi ki tanıdığım biriydi. Yoksa tabanı yağla ve kaç oradan. Yanlışlıkla bir bayanla karşılaşsa ortalık sapık damgası yer ve soluğu Manisa’da alırdı. Kadın gebe falan olsa bebeğini düşürür, diye düşünmeden edemedim şu an. Neyse, hızlı adımlarla arabaya kadar gittik. Sağanak yağmur yağarcasına ter boşalıyordu adamdan. Her zaman yavaş kullan şu arabayı diyen adam, bas dedikçe bas diyor, gaza. Sanki ambulans şoförüyüm ben. Neyse elli ya da altmış km yolu çok kısa bir zamanda kat edip kazasız belasız ulaştık acil servise. Her bulduğu dağ çayını içen bizim saf adam zehirlenmiş meğerse. Serum, iğne derken kendine geldi ve şöyle dedi: Bundan sonra köprü olsan üstünden geçmem. Deli mi ne? Niye köprü olayım ki? Ölümden korkuyor zaten. Köprü olsam mecbur geçecek, haberi yok. Sanki yatı var da köprü kullanmayacak. Ya da yüzmeyi çok iyi biliyor. Neyse lafı fazla uzatmak istemiyorum. O gün bugündür telefon rehberimde “yetiş-ölüyon” diye kayıtlı. İsim vermek isterdim, lakin vermeyeceğim. O, kendini biliyor, zaten. Psikolojik hasta…