Tüm dostlarıma selamlar;
Bu açık mektubumda oldukça önem verdiğim bir konu üzerine hep beraber kafa kafaya verip düşünülüp, danışılmasını ve pek mümkün görülmese de ortak bir karara varılmasını talep ediyorum. Bu sebeple yüksek müsaadelerinizle kısa bir önerme ile sonsuz felsefe kapılarını azıcık da olsa aralamak ve değinilmesini istediğim konuyu biraz olsun açmak istiyorum. Zira birazdan bahsedeceğim bu konunun düşünülüp, konuşulması ve hatta sadece tartışılması bile içinde bulunduğumuz toplumun mutlak yaranına olacağı kanaatindeyim.
Gelelim girizgâh olarak vermek istediğim önermemize;
Öncelikle pazarda elma satan bir tezgâhtar düşünelim. Bu tezgâhtar öyle güçlü bağırıp çığırıyor ve el kol hareketleri yapıyor ki neredeyse pazarın en ucundan bile onun sesini duyabiliyor ve el kol hareketlerini belli belirsizde olsa görebiliyorsunuz. Ancak bu tezgâhtarın elmaları oldukça çürük, kir pas içerisinde ve hatta kurtlanmış vaziyette olduğunu varsayalım. Bu zat, tüm o bağırtısı ve abartılı hareketleriyle belki pazardaki tüm alıcıların dikkatini bir süreliğine de olsa çekmeyi başaracaktır. Ancak aklı başında olan hiç kimse o tezgâhtarın elmalarından bir tane bile satın almak istemeyecektir değil mi? Ama bu elmaların dış kabukları hile, yalan dolan ve illüzyonla oldukça leziz, pirüpak ve hatta kusursuz gözükseydi. Bu durumdan mutlak surette bahsedemezdik değil mi? Çoğu Pazar müşterisi bu elmalardan satın almak için belki sıraya bile gelirdi.
İşte bu noktada durup, sizlere sormak istiyorum. Asıl amaç iyi bağırıp, çığırıp, el ve kol hareketleriyle tüm ahalinin dikkatini çekmek mi olmalıdır? Yoksa müşterilere paralarının karşılığını verecek kadar kaliteli, temiz ve tazecik elmalar temin edip satmak mı olmalıdır? Bu konuya çeşitli cevaplar verileceğini öngörerek burada noktalıyorum ve konuyu kendi açımdan aşağıda yorumlamak istiyorum.
Peki, biz edebi yayıncılar; yani yazarlar ve şairler için bu durum günümüzde nasıl gerçekleşmektedir? Belki hepimiz aynı o sahtekâr tezgâhtar gibi oldukça güzel bağırıp çağırabilir ve abartılı el kol hareketleriyle tüm dikkatleri üzerime çekebiliriz. Belki bu sayede sesimizi ta pazarın diğer ucundan bile duyurabiliriz. Ancak önümüzde satmak için sıraladığımız o elmalarımız ne durumda bunu hiç düşünüyor muyuz? En önemlisi insanlar dönüp tezgâhlarımıza baktıklarında neyle karşılaşacaklarını tam manasıyla düşünüp tahlil ediyor muyuz? Düşünüp tahlil yapmaya karar verdiysek bile bu eylemlerimizi hangi kıstaslara göre yapacağımızı biliyor muyuz? Bence bu son söylediklerimi de biz eli kalem tutanlar olarak sakince oturup şapkamızı önümüze koyup detaylıca düşünmeliyiz. Takdir edersiniz ki ben daha önceden bu konuları oturup uzun uzun düşünme fırsatı bulduğumdan kendimce bazı çıkarımlarda bulundum.
Bence; tüm edebi eserlerin tanıtımı ve halka arz dengesini oldukça iyi sağlamak gerekmektedir. Ne yaparsak yapalım; ürettiğimiz eserlerimiz içerik, estetik ve biçim açısından yeterli seviyede olmadığı takdirde gerçek manada başarıya ulaşamayacağı gün gibi ortadadır. Yazar ve şairlerin elması; tüm kültür ve bilgi birikimleriyle kaleme alınmış yazılı eserleri olduğuna göre yayıncıların elması da üretilen o eserlerin kaliteli, özenli ve hakkıyla hazırlanıp fiziki hale getirilmesi ve aynı zamanda bu eserlerin tanıtım ve reklam faaliyetlerinin dürüstçe ve iyi yürütülmesidir. Şimdi herkes dönüp önünde duran elmalarına dikkatlice baksın istiyorum… Baksın ki kimlerin elması, çürümüş, kurtlanmış, kir ve pas içinde, kimlerin elması ilk günkü gibi tertemiz, taptaze ve leziz görelim istiyorum. Görelim ki kimse kimseyi adice aldatmaya kalkışmasın. Ha bu arada varsa bir hatamız ve kusurumuz onu da hem görmüş hem de gidermiş oluruz. Fena mı?
Saygılarımla…