Seksenli yılların son günleri ve öğretmenliğimin ilk yıllarıydı. Çok satan gazetelerden birisinin hafta sonu ekinde bir röportaj okumuştum. Röportaj yapılan kişi gittiği yerlerde ve şahit olduğu olayları hemen sorumlusuna yazıyor ve iyi yada kötü tepkisini vermiş oluyordu. Mesela yolculuk sırasında uğradığı belediye tuvaletini pis bulmuşsa başkana yazdığı mektupta anlatıyordu. İlginç olansa bu olaydan sonra hem tuvalet tamir edilip, temizleniyor, hem de başkan duyarlılığı için teşekkür ediyordu.
Bu yazının baya etkisinde kalmıştım, elbette ben de düşünen bir insan olarak şahit olduğum olaylar karşısında canım sıkılıyordu. Yani aslında bu güzel bir fikir olabilirdi, benim rahatsız olmamla kalmamalı, belki de değişime sebep olabilirdim. Hemen kırtasiye dükkanına uğrayarak bir top, çizgisiz kâğıt ve yeteri kadar da mektup zarfı aldım. Sonra da yazmaya başladım, duygu ve düşüncelerimi anlatıyor ve müsait olduğumda posta kutusuna atarak unutuyordum. Böylece ben görevimi yapmış insanlar gibi rahatlıyordum.
Üniversiteyi Ankara’da okuduğumdan şehirlerarası yolculuk sırasında ağaçsız ve kıraç araziler hep canımı sıkardı. Hemen Orman Bakanlığına mektup yazarak son bahar aylarında ağaç dikim günü (Bayramı) tespit edilmesini ve asker ve öğrencilerin o gün eğitimlerini bırakarak fidan dikmelerini, her katılanın en az on fidan dikmesinin sağlanmasını teklif etmiştim. Sayılar ortadaydı, bu faaliyet birkaç yıl devam ettirildiğinde ortaya büyük rakamlar çıkıyordu. Bir hafta sonra evime adıma ve altı bakan tarafından imzalanmış cevap geldiğinde annem çok heyecanlanmıştı. Bakan memnun olduğunu söylüyor ve yaptıklarından bahsediyordu.
Bir süre sonra bunlardan bazılarından olumlu dönüşler almaya başlayınca şaşırmadım desem yalan olur. Bu iş hoşuma gitmeye başlamıştı, başbakana, bakanlara mektuplar yazıyor, gördüğüm yanlışları dile getirip, bana göre çözüm yollarını anlatıyordum. Bu sırada büyük gazetelerin okur mektupları diye köşeleri olduğunu ve burada görülen yanlışların halkın nabzını tutma adına dile getirildiğini gördüğümde bana yeni bir kapı daha açılmış oluyordu. Artık yaşadığım çevremde yada değişik vesilelerle bulunduğum yerlerdeki yanlışları okuyucu mektupları köşesinde dile getiriyor ve kendime yeni arkadaşlar da bulmuş oluyordum.
Mesela başbakan Turgut Özal’a yazarak bazı şehirlerin meşhur hayvanlarına sahip çıkılmasını istemiştim. Hemen arkasında Van kedisi, Denizli horozu ve Sivas kangalı gibi hayvanlar için Tarım Müdürlükleri ve üniversiteler tarafından sahip çıkılma işlemlerinin başlatıldığını gazetelerde okuduğumda sevincimden yerimde duramamıştım. Yine zamanın iç işleri bakanlığına kültür değeri olan evlerimizin zamana yenildiğini, bu sebeple her ilçede ve şehirde hiç olmazsa bir tane kültürel değeri olan evin belediye ve valilik tarafından kamulaştırılarak geleneklere göre düzenlenmesini dile getirdiğimden çok geçmeden bulunduğum ilçede böyle bir çalışmaya şahit olduğumda tepki göstermenin faydasını anlamıştım.
Bu olayı hatırlamam sebep olan olay oğluma başımdan geçen bir anımı anlattığımda dudak bükmesi olmuştu. Ben şahit olduğumuz olaylara ilgili yerlere yazarak tepki gösterilmesinin faydalarını anlatmak istedim. Peki bu gün ne yapıyorsunuz diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Evet artık çok mektup yazmıyorum, bunun yerine internet sayfalarına girerek iletişim kutularını tıklıyor ve görüşlerimi aktarıyorum. Yaptığım ve faydasını da bizzat gördüğüm için sizlere de tavsiye ediyorum.