Sahile inen yolu sabırla yürüdüm. Erken çöken akşam karanlığı şehrin ışıklarını daha belirgin kılıyordu. Yağmur hafifçe yağıyordu, sanki yürüyenlere kıyamıyordu. Bu cümle fevkalade şiirsel olsa da koca bir klişedir. Klişe aslında rahatlıktı. Konfor alanından çıkmadan, yüzyıllardır yaşanmışlıkların getirdikleriydi. Kullandım işte. Ülkenin her köşesini işgal eden ve birbirinden farkı olmayan marketlerin birinde, bir marka biraya indirim yapılmıştı. Daha çok yolum olmasına rağmen, indirimli bira satan markete rastlamama korkusunu yaşıyordum. Çünkü aynı biraya daha çok para vermeyi istemiyordum. Aslında verebilecek param vardı ama birine ya da bir şeye daha fazla bir bedel ödemeye tahammülüm kalmamıştı. Ve gördüm. Market karşımdaydı. Beyaz, mavi ve kırmızı tabela. Yine kapitalist sermaye yanıltmamıştı. Bir market varsa mutlaka diğerleri de oralarda bir yerlerde vardı. Neyse biraları aldım, yanına az tuzlu fıstık ve sahile doğru yürümeye devam ettim. Yağmur dinmişti ve nereden geldiği anlaşılmasa da toprak kokusu, kente özgü bütün kokuların arasından ayırt edilebiliyordu. Çünkü, benim çocukluğumda toprak kokması fevkalade normal durumdu. Yağmur yağar ve toprak kokardı. Çünkü her yer topraktı. Ve ağaçlar kesilmemiş, dereler çağıldıyordu. O zaman aklıma gelmeyen yepyeni sorulara ihtiyaç duyuyordu insanoğlu. Çağlar sorularıyla beraber geliyordu. Soru şu; bu kadar betona ihtiyaç var mı? Neyse bu başka yazının konusu olabilir. Üç bira içeceğim, derin konulara girmeye gerek yok. Sadece gerek olmasa iyi, gücüm de yok.
Hava soğuktu ama buna rağmen deniz hafifçe kıpırdanan bir sıcaklıktaydı. Bu sıcaklık, herhangi bir termometre ile ölçülebilecek bir parametre değildi. Duygusal bir etkileşim olarak içinizi ısıtan bir sıcaklıktı. Her nefeste ağzımdan buhar çıkarken içim ısınmıştı. Kıyıya yanaştım. Birkaç koşan insan vardı ve bu kadardı. Böylesi güzel bir manzaraya kayıtsız kalabilecek milyonlar vardı. Sanki tüm kent, evlerine kapanmış ve dizi izliyordu. Bu bana ilginç geliyordu ama bunu düşünmek bana bencilce geliyordu. En çok yakın hissettiğim yere oturdum. Beton ıslak ve soğuktu, aldırmadım. Tabi kente özgü sesler yakamı bırakır mı? Elbette bırakmaz. Alttan alta kulağımın dibinde bir yaban arısı gibi dönüp duran sesler vardı ama aldırmamaya çalışıyordum. Orta yaşlılığın getirdiği boş yere sinirlilik hali kanımda dolaşmaya başlarken buna karşı koyabilmek için elimden gelen gayreti gösteriyordum. Bunca yıldır dünyadaydım. Buna tecrübe diyende vardı ama adlandırmak manasızdı. Bu kent asla insanın yakasını bırakmazdı, bırakmadı da. Ayaklarımı hafifçe sallayarak yudumluyordum birayı. Karşıda yanıp sönen ışıkları izliyordum. Toplu gibi duran ışıklar aslında bir ada manzarasıydı ve bu kentin uzak sakinleriydiler. Arkamda kalan ve karşımda gördüğüm ışıkların ait olduğu evler görece zengin kişilere aitlerdi. Birkaç sokak arkada olanlarla bambaşka dertleri ve dermanları vardı. Ben aldırmadan ayrı ayrı hikayeler yazmaya başladım. Bir noktada öyle eğlendim ki kanıma yayılan alkolün buna etkisi var mı bilemem. Çünkü insan vücudu tuhaftı. Bazen çok az kullanılan bir alkol sarhoş edebiliyorken bazen ise bir türlü sarhoş olamıyordunuz. Şu an ise aklıma ne gelirse beni üzüyordu. Bu çakır keyiflik belirtisiydi.
Saate baktım. Yetişmem gereken bir yer vardı. Kafamda yaptığım hesaba göre kalkmam lazımdı. Boynumda bir tasma vardı ve beni nereye isterse çekebiliyordu. Belirli toplum normların kölesiydim. Dışarıdan bakıldığında ne kadar özgür görünmeye, tabulara baş kaldırmaya, kalıpların dışına çıkmaya çalışsam da bir o kadar sınırların içindeydim. Bu kentte yaşadığım sürece, bu sınırlar içinde yaşamak zorundaydım. Kaçmayı düşünmedim mi? Düşündüm. Başka yerlerin başka tasmaları vardı. Ve ben bir tasmayı çıkarıp başka tasmalar takmaya gücüm ve isteğim yoktu. Kendime itiraf edemesem de yorgundum.
Kalktım. Eve gidip yorganımın altına giresim vardı ama yapamayacağımı biliyordum. O yüzden gitmek istiyor taklidi yapmakta yarar vardı. Neyse ki yazıyorum ve içimdeki irini akıtabiliyorum. Bozuk yolda, sanki kendimi seviyor gibi, güçlü biri gibi yürüdüm gecenin ve kentin içine doğru.